Mado neden boykot ediliyor?

Türkiye’nin tanınmış tatlı ve dondurma markalarından biri olan Mado, son zamanlarda sosyal medyada boykot çağrılarıyla gündeme geldi. Peki, bu boykotun sebepleri nelerdir?

Mado’nun Gezi Parkı eylemlerindeki tutumu nedeniyle boykot edilmesi

Gezi Parkı eylemleri, Türkiye’nin yakın tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilir. 2013 yılında İstanbul’un kalbinde başlayan bu eylemler, hızla tüm ülkeye yayılan geniş çaplı protestolara dönüştü. Bu süreçte, birçok işletmenin eylemcilere nasıl tepki verdiği de kamuoyunun dikkatini çekti. Özellikle Mado’nun eylemler sırasında kapılarını eylemcilere kapattığı ve su dahil temel ihtiyaçları sağlamadığı iddiaları, sosyal medyada ve çeşitli platformlarda tartışma konusu oldu.

Mado’nun Gezi Parkı eylemleri sırasındaki tutumu, hem destekleyenlerin hem de eleştirenlerin seslerini yükseltmesine neden oldu. Bazı kesimler, Mado’nun bu tavrını, eylemcilere karşı bir dayanışma eksikliği olarak yorumladı. Mado’nun eylemler sırasında su vermediği iddiaları, şirketin imajını ve müşteri ilişkilerini etkileyen bir konu haline geldi. Mado’nun bu süreçteki tutumu, aynı zamanda sosyal medyanın gücünü ve halkın tepkisini de gözler önüne serdi.

Mado’nun Uygur Türkleri nedeniyle boykot edilmesi

Mado’nun sahibi Mehmet Sait Kanbur’un, Çin devlet medyasına yaptığı bazı açıklamalar büyük tepki çekti. Kanbur’un, “İnsanın iki vatanı olur. Biri doğduğu, bir de doyduğu yer. Ben bugün Çin’de doyuyorsam ben de Çinliyim.” şeklindeki ifadeleri, özellikle Uygur Türkleri’ne yönelik hassasiyetler göz önünde bulundurulduğunda, toplumda infiale yol açtı.

Bu açıklamaların ardından, Türkiye’deki Uygur derneklerinin Mado’nun bir şubesinde yapmayı planladığı basın açıklamasının, “Çin’deki yatırımlarımız zarar görür” gerekçesiyle iptal edildiği iddia edildi. Bu durum, Mado’nun sahibinin ifadelerine ek olarak, sosyal medyada boykot çağrılarının daha da güçlenmesine neden oldu.

Bu olay, şirketlerin küresel pazarlarda faaliyet gösterirken karşılaşabilecekleri zorlukları ve toplumsal duyarlılıkları göz ardı etmemeleri gerektiğini bir kez daha ortaya koyuyor. Ayrıca, tüketicilerin de markaların sadece ürün ve hizmet kalitesine değil, aynı zamanda sosyal ve politik tutumlarına da önem verdiğini ve bu yönde hareket edebileceğini gösteriyor.